“Diaspora bireyleri ya da grupları anavatandan ayrıldıkları andan itibaren artık farklı bir kaderi, tarihî ve sosyolojik süreçleri yaşamaya başlar.”
Diaspora, sözlükte “herhangi bir ulusun anayurdundan ayrılmış kolu” olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’de bu kelimeyi Yahudilikle bağdaştıran bir kanı var ise de akademik anlamda da sözlük anlamı gibi herhangi bir ulus için geçerli bir tanımlamadan ibarettir.
Bu tanımdan hareketle, anavatan Kırım’dan ayrılmak zorunda kalarak başka topraklara sürgün ya da zorunlu göçlerle yerleşmek zorunda kalan Kırım Tatarları için de Kırım Tatar diasporası ifadesini kullanmaktayız.
Bugün Kırım’ın dışında yaşayan Kırım Tatarları dünyanın pek çok bölgesinde, Afrika kıtası dışındaki her kıtada yerleşmiş durumdadır. Başta Türkiye olmak üzere Bulgaristan, Romanya, Polonya, Litvanya, Belarus, Özbekistan, Kırgızistan, Rusya Federasyonu, Almanya, Hollanda, Belçika, Norveç, İsveç, Birleşik Krallık, Kanada, ABD, Brezilya, Avustralya ve Ukrayna gibi ülkelere dağılmış bulunan Kırım Tatarlarının oluşturduğu diasporaları sebep yönünden iki ayrı kategoriye ayırmak mümkündür. Birinci kategori “tarihî ve siyasî” sebeplerle, işgalci gücün baskı, zorlama ve sürgünleri nedeni ile oluşan diaspora olarak ifade edilebilir.
İkinci kategori ise “ekonomik ve sosyal” sebeplerle çalışma, iş bulma, eğitim gibi dürtülerle Kırım’dan ayrılarak bu ülkelere göç eden ya da birinci kategoride yer almakla birlikte yine bu gerekçe ve dürtülerle yaşadığı ülkeleri değiştiren diaspora olarak tanımlanabilir.
Her ne sebep, gerekçe ya da dürtü ile oluşursa oluşsun, diasporik toplumlarda zamana ve yaşanılan mekâna bağlı olarak önemli bir paradoks oluşmaktadır. Bu paradoks yani çelişkinin oluşmasının başlangıç anı anavatandan ayrılış anıdır. Diaspora bireyleri ya da grupları anavatandan ayrıldıkları andan itibaren artık farklı bir kaderi, tarihî ve sosyolojik süreçleri yaşamaya başlar. Bunların her biri anavatandan ayrılıp yerleştikleri ülkelerin halkları ve devletlerin kaderini, tarihini, sosyolojik olaylarını yaşamaya başlar. Her ne kadar evsahibi devlet ve halktan farklı iseniz de onların yaşadığı ve yaşayacağı savaşlar, buhranlar, devrimler, zaferler, başarı ve yenilgiler artık sizin de tarih, talih ve kaderiniz olmuştur. Elbet, birey ve grup psikolojisi ve gelişimi sürecinde her ne kadar anavatana bir özlem, bağlılık hatta geri dönüş arzusu yaşasa da bir diaspora mensubunun duyguları, düşünceleri, fikrî yapı ve gelişimi, beklentileri artık ev sahibi ülkenin koşullarına ve süreçlerine göre oluşmaya ve gelişmeye başlar.
Ev sahibi ülke halkı ile diaspora mensubu arasındaki ırk, milliyet, dil ve din gibi unsurların yakınlığı ve uzaklığına göre bu oluşum ve gelişim göreceli olarak daha fazla ya da az olabilirse de bir diaspora mensubu için bunu yaşamak doğal olduğu kadar kaçınılmazdır. Çünkü insan esasında sosyal bir varlıktır ve içinde yaşadığı sosyal ortama göre gelişimini sürdürür.
Kırım Tatar diasporası, yani bizim diasporamız için de bu oluşum ve gelişim süreci kaçınılmaz olarak bu şekilde olmuş ve oluşmaya devam etmektedir. Pek çok farklı ülkede pek çok farklı devletin vatandaşlığına tabi olarak yaşayan Kırım Tatarlarının dünyada ve hatta kendi içlerinde yaşanan olaylara, gelişmelere, süreçlere karşı yaklaşımlarını, yargılarını ve çözümlemelerini atalarının veya kendilerinin bir zamanlar yerleştikleri ülkelerde yaşadıkları evrim doğrudan ve güçlü bir şekilde etkilemektedir.
Birkaç adım öteye gidersek, sadece yerleşilen ülkelerin genel etkisi değil yerleşilen köyün, mahallenin, kasabanın, şehrin, eyalet ya da bölgenin değerleri, kültürü, örf ve adetleri, yaşam tarzları dahi bu etkileşim, oluşum ve evrimi etkilemektedir. Dahası ve belki de paradoksu oluşturan en önemli boyutu, diaspora mensubunun yaşadığı ülkede benimsediği dünya görüşü, etkilenerek hayat tarzı haline getirdiği fikirler, siyasî görüş ve bağlılıklar, dinî aidiyetler gibi etmenlerdir.
Diasporada bu şekilde evrimleşen bir diaspora toplumu oluşurken anavatanda yaşayan ulus kolu ise doğrudan anavatanın kaderi, tarihi ve talihine bağlı olarak çok farklı bir süreç ve gerçeklik içinde başka bir evrimleşme yaşar.
Nihayet zamana ve mekanlara bağlı olarak anavatanda yaşayan ve çok farklı alışkanlık, dünya görüşü, gelecek beklenti ve kaygısı olan bir topluluk bir tarafta oluşurken; aynı isim altında anavatan dışında yaşayan fakat anavatandakilerden farklı bir başka diaspora topluluğu da oluşmuş olur.
Temelde her ikisi de aynı dili konuşabilen, anavatanın kaderi ve geleceği için kaygılanan ve daha iyi bir talih için mücadele verebilen ama olaylara yukarıda saydığımız nedenlerle farklı yaklaşan ve değişik yorumlara sahip aynı ulusun iki farklı kolu karşımıza çıkar. Bu farklılık öylesine derin olabilir ki anavatanda yaşayan bir birey için gayet normal olan, hatta diasporada yaşayanların da yapması gereken bir iş, bir fikir diasporada yaşayan için tam tersi bir algı ve söylem nedeni olabilir. Ya da daha da ilerisi diasporada yaşayan bireylerin anavatanda yaşayan bireyleri “neden” soruları ile eleştirerek, yanlışlamalarına kadar gidebilen durumlar yaşanabilir. Karşılıklı suçlama, beklentilerin karşılanmaması durumunda ötekileştirme gibi davranışların sergilenmesi de sıkça karşılaşılan bir durumdur.
Buna “diaspora paradoksu” ismi vermek sanırım yerinde olacaktır. Çünkü aynı vatanı sahiplenen, aynı dili konuşan, aynı vatan aynı ulus için kaygılanan, gelecek beklentisi olan ancak kaderin ve tarihin farklı topraklarda yeşerttiği bir ulusun anavatan ve diaspora olarak farklı süreçlerde evrimleşmesi bu çelişkiyi ve çekişmeyi doğurmaktadır. Ortada paradoksal yani çelişkili bir durum vardır. Bu da temelinde olayları farklı yorumlama ve yargılama çelişkisidir. Ancak, şunu da ifade etmek gerekir ki pek çok paradokstan farklı olarak bu temel itibarı ile diasporik uluslara önemli bir avantaj da getirmektedir. Gerçekten de aynı olaya farklı yorumlar ve yaklaşımlar getirmek diasporik uluslar için bir alternatif bolluğu ve esnek hareket imkânını da tanımaktadır.
Biz, yani Kırım Tatarları açısından diasporik paradoks sorununu dikkatlice çözümlemek gerekir. Bu paradoks ifade ettiğimiz üzere belirli bir avantaj sağlamaktadır. Bununla birlikte hem diaspora mensuplarının hem anavatanda yaşayan vatandaşların bütün halkın kaderi ile ilgili konularda ortak fikir, iş, dil ve söylem birliğini tartışarak ortaya koyması önem arz eder. Bunu oluştururken her iki ulus kolunun birbirlerinden karşılıklı beklentileri, istek ve arzuları; anavatanda birlikte yaşama ideali etrafında ortaya konulmalıdır. Hususen, diaspora mensuplarının yaşadıkları gelişim ve oluşum süreçleri nedeni ile evrimleştikleri noktadan anavatanda yaşayanların evrimleştikleri noktaya doğru yaklaşma çabası ve empatisi göstermesi tarihî ve sosyolojik açıdan önem arz eder. Elbette anavatanda yaşayanların da diaspora mensuplarının evrimleşme sürecinde edindikleri birikim ve tecrübeyi göz ardı etmemesi gereklidir.
Çok daha önemlisi, ulusun her iki kolunun mensuplarının millî ülküyü, yani Kırım Tatarlarının vatanları Kırım’da kıyamete kadar hür ve müreffeh şekilde ve Kırım Tatarı olarak yaşama idealini; yaşadıkları süreçler boyunca edindikleri fikrî, siyasî, kültürel ve sosyal aidiyet ve kabullenmelerin üstünde olarak görmeleri, ortak ülkü olarak benimsemeleri Kırım’ın ve Kırım Tatar halkının kaderi için hayatîdir.