Klasik bir söz gibi gözükse de Dünya’da ordusu ile kaynaşmış, askerliği her türlü maddi menfaat beklentisinden arındırmış Türk’ün dışında bir başka millet daha yoktur.
Bu yüzden Türkler ordusuna her daim güvenmiş ve sonsuza kadar da güvenmeye devam edecektir. Ezelden ebede yolculuğumuzun yeğane unsuru da budur. Şimdi herkes bir numaralı askerlik uzmanı kesildi ve yorum üstüne yorum yapıyor, yapsınlar, mahsuru yok.
Dün, kendimizi bir kez daha güvende hissettik.. Şairin dediği gibi bazıları “sıcak yataklarda yatarken cilveli mahmur” askerlerimizi ise cephede bekleyen “Fırtına, kar, tipi ve yağmur” du.
Anavatan Türkiye’den uzaktaki 40 bin civarındaki Kosovalı Türk’ün de güven kaynağı Mehmetçiğimizdi. Onlar da, onca acıdan sonra son 9 yıldır kendilerini güvende hissediyorlardı.
Belgrad’daki Sırp kudurganlığının altında yatan da Türk Ordusu’nun varlığıdır. Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’ne saldırışları ve kendi yapamadıkları işi bir çocuğu kullanarak gerçekleştirişleri, gönderdeki Türk bayrağını bir çocuğa indirtişleri ve yakışları de bu açıdan tahlile muhtaçtır.
Kara Kuvvetleri temeli; Hun İmparatorluğu döneminde Mete Han tarafından M.Ö.209 yılında atılmıştır. 1040 yılında Dandanakan Meydan Muharebesi, 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi ve sonraki 9 asır içersindeki belli tarihler ordumuzun gelişimi açısından ciddi öneme haizdir.
1848 yılında Osmanlı Ordusu yaklaşık 300 bin kişilik bir güce yükseltilmiştir. 1. Dünya Savaşı yenilgisi, Osmanlı İmparatorluğuna pahalıya mal olmuştu. Ordu mevcudu 50 bin’e indirilmiş, silahları da elinden alınmıştı.
Ekranlarda gururla seyrettiğiniz askeri varlığımız o noktadan bugünlere Türk milletinin fedakarlıkları sayesinde gelmiştir.
Savaşların arzu edilir ve benimsenir bir yanı yoktur. Ne varki, bazen yaşamak için savaşmak zorunluluğu doğar. Siz istemeseniz de doğar. Türk ordusu hiç bir zaman milletine mahçup olmamış, onu koruma görevini her daim ve her şart altında başarı ile yerine getirmiştir.
Türk’ü farklı ve güçlü kılan hatta bitti dendiği noktada dirilten de budur.
(Bu yazı 24 Şubat 2008 tarihinde yayımlanmıştır)
Not: 2000 yılı başından bu yana önce Rotterdam, Brüksel gibi önemli batı şehirlerindeki beş yıldızlı otel salonlarında kiralık Türk liboşları tarafından ‘Demokrasi’ maskesi ile masaya yatırılan, ardından ‘çağımızın en büyük Firavunu’ olduğu ifade edilen Fetullah Gülen liderliğindeki küresel çete maşası FETÖ darbesine rağmen Ordumuz, sakalını kesenlerin kolunu kesmeye muktedir olduğunu tüm dünyaya bir kez daha gösteriyor.